Türkçeyi neden öldürelim ki - Mümin TOPÇU

Türkçeyi neden öldürelim ki


Bize gönderilen onlarca okuyucu mesajından anlaşılıyor ki, bazı siyasi odaklar,  özgür ve bağımsız sesimizden bayağı rahatsız olmakta.

Herifler, bir kere yalaka takımı gazeteciler ile aşk meşk içindeler. Bizler ise bu halimizle ne yalakalığı biliriz ne de yandaşlığı öğrenebildik...

Zaten amaç ve güdüm de budur, birilerinin kulaklarını çekerek ana görevlerini hatırlatmak; kendilerini rehavet uykularından uyandırmak ve kürsülerden bol keseden attıkları vaatlerin takibini yapmaktır asıl bizim ana misyonumuz.

Misyon Gazetesinin sesi kesilemez!

Ne garip ki, bizler ana dilimiz Türkçenin yaygınlaşması ve okutulması için efor harcarken, bazı pusulasını şaşırmış afyoncu manyaklar kalemimizi elimizden kapmak peşindeler.

A be mübarek, bunca zenginliğine ve kudretine rağmen, ana dilinde tek bir medyan yok iken, neden benim ince sazımın tellerini koparmaya bunca heveslisin?

Evet, muhataplarımız ellerine daha çook kına yakacaklar; çünkü kendilerine ancak bu yakışır...

Sesten, dilden ve sazdan söz açılmışken, zaten şuracıkta okulların açılışına ramak kaldı ve biz yine ana dili eğitim konusuna biraz neşter çekelim.

Sınırın her iki tarafında, dağılmış şekilde yaşayan topluluğumuz, son aylarda birçok yoğun aktivitenin içinde buldu kendisini.

Çeşitli bölgelerimizde birçok rengarenk ve kalabalık festival etkinliklerimiz oldu. Hemen hemen her yerleşim yerinde tertiplenen geleneksel yaz mevlitlerimiz gün geçtikçe daha kalabalıklaşıyor ve derin bir huşu içinde geçiyorlar.

Hoş manzara ve mesajlar bunlar! Adeta kıskanılacak cinsten...

Madem ki, bu hususlarda özlemini çektiğimiz birlik ve beraberlik sağlanabiliyor, o zaman asıl ana sorunumuz olan Türkçe eğitim konusuna da nihayet bir çözüm bulalım.

Siyasetçisi, yerel yöneticisi, diplomatı ve topluluğumuzun bireyleri aynı ortamlarda bulunarak tanışma ve dertleşme fırsatları yakalıyorlar.

İnşallah, bu sefer Eylül ayında Türkçe sınıflarımız dolup taşar!

Bu sadece bir yanıltıcı miraj olmamalı... 

Sonuçta bunca kültürel ve dinsel etkinliğin başka bir amacı da olmamalı...

En sonunda, koskoca Bulgaristan devletini yönetenler, artık bizim çilekeş insanımızı herhalde bir nebze de olsa kaale alır ve son çare olarak çocuklarımızı Türkçe derslerine yönlendiririz.

Sonuçta, Kırcaali'nin Sırtköy'ünde oturan agamın sorumluluğunda değil bu iş...

Bu sorunu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, milletvekilleri ve siyasi güruh hep beraber çözüme kavuşturmalı.

Yok öyle, Anayasa değişikliği için bizim teklifimiz bulunmuyor demeler...

Bir kere, Türkçe ders görmek yasalara göre yasak değil, devlet Türkçe öğretmenler tayin etmekte, okullar tahsis ediyor ve her isteyen öğrenci rahatlıkla Türkçe dersine girebilir; ama her ağızdan kimse okumak istemiyor çıkmakta. 

Ben ise farkı düşünüyorum, devleti yönetmeye kalkışanlar ve Bulgaristan'daki Türk toplumunun liderliğine soyulanlar, pek ala bu işe de el atabilirler.

Adeta buna mecburlar! Ayrıca, bu bir devlet politikası olmalı!

"Bir lisan bir insan iki lisan iki insan” atasözü geçerliliğini kaybetmemiştir.

Türklerin yoğunlukta yaşadığı küçük bir ilçemizi ele alalım. İlçe yöneticileri genelde Türk kökenlidir, o zaman neden Türkçe okutulmasın?

Çocuklarına ana dili eğitim vermek bunların asli görevi değil mi?

Bu konuda başkalarını aydınlatma ve ikna görevi yine kendilerine düşmüyor mu?

Gereken imza listelerine ilk önce parti yöneticileri ve üyeler neden kendi isimlerini yazdırmasınlar?

Onlara da mı, bir çocuğun ne kadar dil bilirse, ufku o kadar genişler, ancak her insan için ana dilin ayrı bir önemi ve yeri olduğunu anlatalım.

Ana dilimizi konuşamayan, yazamayan, okuyamayan Türk çocuklarımızı birazcık düşünelim ve önemseyelim.

"Ne var bunda, kişi kendini başka bir dilde ifade edemez mi? " diyenler olacaktır.

Bu yönde sorular artabilir; ama benim bildiğim ana dilimiz, kendimiz ve kimliğimiz kadar hayati, gerçek ve önemlidir.

İçimizdeki, kanımızdaki ve genimizdeki Türkçeyi neden öldürelim ki?

Bu vurdumduymazlık ana dilimize karşı bir ihanete ve hainliğe eşdeğerdir.

İlk önce, asıl bizim güzelim Türkçemiz aramızdaki birlik ve beraberliği pekiştirecektir.

Bilime göre, bir toplumun kimliğini anlamak için diline bakmak gerekiyormuş.

Sonuçta, biz kendi öz Türk kültürümüzü başka dillerle mi yaşatacağız veya öğreneceğiz?

Başka dilleri tercih edip, kendi ana dilimizi es geçerek, kendi toplumumuzun düşünsel ve entelektüel boyutunu köreltmekteyiz.

Bu konuda acilen tepedekilerin bir sözü ve eylemi duyulmalı.

Bunun başka türlü bir izahı olamaz! Sorumluluktan kimse kaçamaz!

Tabii ki, burada asıl büyük görev ebeveynlere düşmekte. Sergiledikleri sorumsuzca tavır, kendi öz evlatlarının daha parlak bir istikbalinin önünü henüz daha küçük yaşta kesmekte.

Şimdi gençlerimizin çoğu Türkiye'de yüksek öğrenim görme arzusunda; fakat ana dilini bilmeyenler ve hiç eğitim görmemişler bunu nasıl başarabilirler?

Bazen YTB'den bana sitemde bulunuyorlar, güya en az üniversite öğrencisi Bulgaristan'dan geliyormuş. Israrla bu konuda yazmamızı istiyorlar; ama ne yazık ki bizim gızanlar yazdıklarımızı bile okuyamıyorlar...

Şimdi başka ülkelerdeki bu konunun çözümüne biraz göz atalım;

Almanya - Bazı eyaletlerde ilkokuldan başlayarak haftada 3 ile 5 saat zorunlu ana dili dersleri verilmektedir.

Güney Afrika - Eğitimin ilk beş yılı çocuğun kendi ana dilinde yapılmakta, ardından da İngilizce, Fransızca ya da Portekizce ile devam edilmektedir.

İsviçre - 23 kantonlu federal bir cumhuriyettir. Ülkenin resmi ve ulusal dilleri, Almanca, Fransızca ve İtalyancadır. Roman dili de ulusal dil olarak kabul edilmiştir. Bazı kantonlarda tek dil, bazılarında da birden fazla dil kullanılmaktadır.

İsveç - Eğitim sistemi, evde konuşulan dili, eğitimde de geçerli dil olarak kabul etmekte ve en az 5 kişilik grup oluştuğunda ana dili öğretimi vermeyi belediyelere bir yükümlülük olarak şart koşmaktadır. Ana dili öğretimine ihtiyaç olup olmadığını saptamak üzere okullar her eğitim yılının başında ihtiyaç yoklaması yapmak zorundadır. İsveç’te 32 dil grubuna yönelik olarak ana dili öğretimi organize edilmektedir. Ana dili öğretimi, haftada 2 saat olup öğleden sonra örgün ders saatlerinin dışında verilmektedir. Ana dili öğretimi dokuz yıllık zorunlu eğitim sürecinde en fazla yedi yıl izlenebilmekte ve bu eğitimin organize edilmesinde velilerin talepleri önemli bir rol oynamaktadır.

İsrail - Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Musevi olmasına ve İbranice konuşmasına karşın ülkede oturan Arap nüfusun konuştuğu Arapçaya özel bir statü tanınmıştır. Arap azınlık ilk ve orta öğretimde kendi ana dillerinde eğitim alırken ikinci dil olarak da İbraniceyi öğrenmek zorundadır.

ABD - Ülkede nüfusun dörtte biri tarafından konuşulan İspanyolca, eğitimde ikinci dil olarak yer bulmaktadır. ABD’de anadili İspanyolca olan çocuklara yönelik okullar vardır. Bu okullarda İngilizce ve İspanyolca olmak üzere her sınıfın devam ettiği iki eğitim grubu bulunmaktadır. Her grupta söz konusu dilde (İngilizce veya İspanyolca) eğitim veren bir öğretmen ve bir öğretmen yardımcısı vardır.

Kanada - Ülke çift dillidir. Resmi dilin yanı sıra isteyen kendi anadilinde öğretim veren okul açma ve hizmet isteme hakkına sahiptir. Bu hak anayasayla korunma altına alınmıştır. 20 civarında olan diğer azınlık dilleri korunma altındadır. Kanada’da Fransızca eğitim veren okullarda üç model uygulanmaktadır. Bunlardan ilki, okul öncesinde ya da ilköğretimde başlayan erken eğitimdir. Ayrıca 4. veya 5. sınıflarda başlayan ve 7. sınıfta başlayan olmak üzere iki ayrı model daha vardır.

Fransa - Okullar çok dillidir. Ülkedeki azınlık dilleri de özel ve resmi okullarda okutulmaktadır. Azınlık dillerini özel okullarda isteyen öğrencilere öğretilmesi anaokulundan itibaren serbesttir. Örneğin Bask ve Alsace-Mosell bölgelerinde, isteyen anaokulları ve ilkokullar eğitimlerini tamamen Bask veya Alsace dilinde verebilirler. Orta öğretimde de durum aynıdır. Devlet bu sisteme mali katkı yapmakla yükümlüdür. Bask bölgesinde Bask dili, bölgede % 70 oranında devlet, % 30 oranında anne-babalar tarafından finanse edilmektedir. Devlet okullarında veya devletle sözleşmeli okullarda bu dersler, haftada iki saatle sınırlıdır.

Belçika - üç resmi dili vardır: Fransızca, Flamanca (Felemenkçe) ve Almanca. Nüfusun çoğunluğunu Flamanlar ve Fransızlar oluşturmaktadır. Belçika’da dil grupları özerktir. Bu nedenle üç topluluk (Flamanya, Valonya ve Brüksel), özellikle eğitim ve kültür konularında kararlarını tümüyle kendileri almaktadır. Brüksel okullarında Fransızca konuşanlar için Flamanca, Flamanca konuşanlar içinse Fransızca öğrenmek zorunludur.

Britanya - Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da ana dilde eğitim mevcuttur. Ana dilde eğitim hakkı bu bölgelere yetki devri ile özerklik veren yasalarla tanınmıştır. Ayrıca Britanya Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı onaylamıştır. Britanya bu Şart’la Gal, İskoçve İrlanda dillerini ulusal azınlık dilleri olarak kabul etmektedir. Böylece uzun yıllardır uygulanan azınlık dillerine yönelik politika, uluslararası alanda bir yükümlülük olarak üstlenilerek bu konudaki garanti pekiştirilmiştir. İskoç dilinin geleneksel olarak konuşulduğu yerler dışında eğitim dili olabilmesinin önü de açıktır. Gal ve İskoç dillerinin medyada, yargı kurumlarında, idari makamlarda ve kamu kurumlarınca kullanımı da düzenlenmiştir. İrlanda dili dahil her üç dilin de kamusal alanda kullanımı serbesttir.

İspanya - İspanyol Anayasası’nın 3. maddesi Kastilya dilinin resmî İspanyolca olarak tanındığı karara bağlanmakta, fakat Kastilya dili dışında diğer İspanyol dillerinin kurulacak özerk bölgelerin statüleri uyarınca ikinci resmi dil olarak tanınması da kabul edilmektedir. 3. madde İspanya’nın bu dilsel çeşitliliğinin kültürel bir miras olduğunu belirterek bu mirasın korunmasına ve saygı gösterilmesine de yer vermektedir. Bu bağlamda bugün İspanyol Anayasası’nda tarihsel milliyet olarak adlandırılan ve diğer 14 bölgeden daha geniş özerkliklere sahip olan Katalonya, Bask Ülkesi ve Galiçya’da bölge halkının dili ikinci resmi dil statüsündedir. Eğitim de bu özerk bölgelerin yetki alanında olan bir konudur ve her üç bölgede de anadilinde eğitim-öğretim mevcuttur.

***

Ana dilinde eğitim temel bir insan hakkıdır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun; “eğitim hakkı ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi gerektiği” (madde 28) vurgulandıktan sonra eğitimin amaçları arasında, “çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yetilerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi”(madde 29/a); “çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı, veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi”(madde 29/c); “çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan,isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması" (madde 29/d); gibi amaçlara da yer verilmiştir.

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • Mehmet Alev | 03 Ağustos 2023 21:13

    Değerli meslektaşım, Topçu kardeş, anadilimiz Türkçe ile ilgili durumu çok geniş, etraflı ve son derece gerçekçi ele almışsınız! Sizi, ekibinizi yürekten kutluyoruz. Sen çok iyi biliyorsun, Bursa'da yayınladığımız BTK ve Alev dergimizin ana ko nuları dilimiz, Türkçemiz idi. Şu anda da bu büyük sorun gündemimizden bir gün dahi düşmemiş ve düşmeyecektir! Biz, bu konuyla ilgili şu öneriyi defalarca vurguladık. Bulgaristan okullarında Türkçe dersi okutulmalı, öyle okutulmalı ki, karnelerde yer almalı, zorunlu ders olmalı! Paylaşımında da vurguladığın gibi resmi şahıslar, bizim oylarımızla koltuk sahibi olanlar, muhtarından, belediye başkanından tut da, millet vekillerinin bu sorun umurlarında değil.Mesele onların kulaklarını çekmek, bu sorunları çözmezlerse, oturdukları koltuklardan mahrum etmek! Medyalar,mektuplar, mitingler bu konuya odaklanmalıdır! Türkçe dersi okullarda zorunlu ders olursa, bir ana baba,buna karşı koyamaz! Hepimiz iyi biliyoruz, hangi köyde, şehir ve mahallede Türkler yaşadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Dahası var, Bulgaristan'da Türkçe karşıtı kesimler giderek artıyor. Buna"dur" demeliyiz!

YAZARIN SON 5 YAZISI